2 Ekim 2011 Pazar

Ağlarsa anam ağlar, gerisi SOSYAL AĞLAR

İnternete cızırtılı o tuhaf ses eşliğinde bağlandığımız günlere dönelim. Ne telefonun meşgulde olması ne de yüksek faturalar umurumuzda değildi. Varsa yoksa mirc, e-kolay, mynet. Yabancı olan ve muhtemelen bir kere daha yazışmayacağımız birine içimizi dökmek, terapi gibiydi. Sonra yavaş yavaş arkadaşlık siteleri ortaya çıkmaya başladı. Yonja, siberalem, arkadas.com, gayet-net vs derken iş büyüdü sevgili.com, evlilik.com hatta islamievlilik.com gibi çeşitlemelere kadar vardı. Bu esnada herkes mimar, makine mühendisi, reklamcı, doktor oldu :)
Önce içimizi döküp rahatlarken, şimdi olmadığımız / olmak istediğimiz kişiliklerle eğlenirken rahatlar olduk. Nasılsa kimse kimseyle buluşmayacaktı. Gerçekler ortaya dökülmeyecekti. Aynı dönem messengerın hizmete girmesiyle tanıdık-tanımadık herkesle her şey konuşulur oldu. Bu defa da msn yatıp, msn kalkar olduk. Hayat artık ifadelerden, renkli italik yazılardan, avatarlardan ibaretti. O dönem nice koç yiğit, msn yüzünden sevgilisinden ayrıldı kimbilir? Sevgililer arasında nice testler yapıldı ve niceleri  testi geçemeyip çuvalladı. Çoklu msn icat olundu da, ortalık biraz sakinleşti derken kameralar girdi devreye...Oyun sitelerinde oyun oynamanın da, forum sitelerinde yorum yapmanın da nihai amacı msndi adeta. Yine tanımadıklarımıza kendimizi, özene bezene yüklediğimiz resimlerimizi göstermek, "sohbetin ne hoş, samimiyetini buradan bile hissedebiliyorum" cümlesini milyonuncu kez duymaktan hala keyif almak...
Bir kaç canlı görüşmenin hayal kırıklığı sonrası, internetin sadece sohbet odalarından ibaret olmadığını keşfettik. Çember.net, Xing gibi hem sosyal iletişim hem de iş platformları yeni uğrak yerimiz oldu. Düzenlenen etkinliklere katılıp kartvizit alışverişleri de iş çevresini genişletmek kadar, yine yeni birilerini tanıma, tanışma içindi. O dünyanın da keşfi tamamlandıktan, işlevini yitirdikten sonra yeni mecralar gerekiyordu ki tam da bu esnada Facebook göz kırpmaya başladı. Eski arkadaşlara ulaşma çıkış noktasıyla yola çıkılan facebook, zaman içinde "ortak arkadaşların da etkisiyle" yine yeni arkadaşlıkların edinildiği bir alana dönüştü. Etkinlikler düzenlendi. Yıllar sonra çok eski arkadaşlarla ilk kez görüşüldü. Kimini bulmak sevinç kaynağı olurken, kimilerine ulaşmış olmanın pişmanlığı da yaşandı.
Önceki sosyal ağlarda, yeni birilerini tanımak ön plandayken facebook ayna kadar yansıtıcı oldu. "Bu şairi severim, bu takımın taraftarıyım, bu kitabı okur, bu şarkıcıyı dinlerim, bu partiye oy verir, bu politikacıya sempati duyarım" gibi tanımlamalarla kendimizi ifade etmek, kendimizi anlattığına inandığımız paylaşımları yapmak bize ayrı bir haz vermeye başladı. Bir çoğumuz deist, ateist, agnostik, alevi, hristiyan, katolik, elhamdülillah müslüman gibi inanç tanımlamalarımızı ilk kez yapıyor, ilk kez servise sunuyorduk. Biz o'yduk işte, o profil sayfasının bilgiler kısmındaydık...
Taptaze aşklar yaşandı, yıllanmış aşklar tüketildi. An be an, hayat orada yaşanır ve izletilir oldu. İkili ilişkiler için yeni köstek Facebook olmuştu. Artık her eş, kişilik haklarını savunur gibi savunur olmuştu arkadaş listesini  bundan rahatsız olan eşine...
Milyonlarca kez Can Yücel, Mevlana-Şems, Cemal Süreya, Can Dündar sözleri ve hatta çakmaları, kedili videolar, bebekli videolar, olağanüstü görüntüler, komik videolar ve şakalar paylaşıldıktan, milyonlarca kez yorumlar yapıldıktan sonra...
Fotoğraf albümleri oluşturulup, etiketlenmeler, "beğen-yorum yap"lar da yapıldıktan sonra...
Sıkı sıkı savunulan facebook da artık anlamını yitirmiş, kendimizi keşfetmenin keşfi de miadını doldurmuş oldu.
Sırada yepyeni, taze kan Twitter vardı. Facebookun aksine, paylaşım ya da beğenme esasına dayalı değildi. Facebookta bulunan ve bulduğuna çoğunlukla pişman olunan arkadaşlardan, iş arkadaşları, emmioğlu, komşu, öğretmenler gibi sosyal baskı unsurlarından uzakta, hür ifade meydanıydı.
Aynı özlü sözlerin paylaşıldığını görüp ekşiyen suratlar, espriyle zekice hazırlanmış 140 karakterle sınırlı özgün üretimli tweetler ile yeniden gülümsemeye başladı. Yıllar sonra bulduğu arkadaşının, aynı yerde otladığını görmesine rağmen  kabullenmek zorunda olmak gibi de değildi. Burada tarzını, yazdıklarını, ifade biçimini beğendiklerini takibe alıp, çok beğendiğin tweetleri favorilere eklemek ya da retweet yapmak esastı. Birini tanıyım, tanışayım telaşından uzak, daha çok yabancı bir ülkede büyük bir meydanda, aklından geçenleri kendi dilinde özgürce söylemek gibiydi. Sevdiğin, hayranı olduğun kişilere istediğin an ulaşabilmek de cabası...
Burada da herşey güllük gülistanlık değildi elbet. Hür ifade adı altında her an, savrulan küfürlere malzeme olmak da mümkündü, göz bebeği tweetlerinin çalınması da...
Google Amca 13. yaşına girmeden hemen önce facebook'un sürekli artan kullanıcı sayısına göz dikip, biraz Facebook, biraz Twitterı andıran 'Google Plus'ı kullanıma sundu.


Henüz bakir bir orman kadar sessiz ve huzur dolu olan Plus'ın çok yakında dolacağına eminim. Facebook'taki tarlasını, çiftini çubuğunu satıp göç eden çok olacaktır. Zaman içinde deneyimlerimi tekrar paylaşırım belki.

Nüfus Cüzdanı, ehliyet, cep telefonu kadar "kişisel" olduğuna inandığımız,
kartvizitten bile daha etkili sunum yaptığımız sosyal ağlar, aslında yalan ağlar...


"Pifff, bana ne bunlardan" dediğini duydumm!

Çıkarken kapıyı kapatırsan sevinirim.
BY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder