20 Mart 2012 Salı

(Ç)alıntı...


Başlamakmış gerekli olan
Sadece bir şeyler karalamadan yazabilmek için kağıdın üzerine
Saçmalamaksızın...
Kim neye göre yaşadı ki bu hayatta,
bana göre birileri yaşamlarını değiştirsin!
Değiştirmesin zaten kimse yaşamını,
alışkanlıklarını veya
düşüncelerini...
Değişmesin kimse
benim gibi bir ölümlü için
yaşanılası kısacık ömürde
bir tek saniyesini
Ve değiştirmeyeyim hiç kimse için
yaşanılası kısacık ömrümden
bir küçük saniyeyi;
"Alıp götürecekse hayatımdan
bir küçük tebessümle gülücükler dağıtabileceğim
ve sevgi verebileceğim bir saliseyi..."
(Ç)aldım evet...
Ama bi sor bakalım, niye çaldım? :)


Çıkarken kapıyı kapatırsan sevinirim.
BY   


13 Mart 2012 Salı

Adalet-Sizsiniz

Dün...
Acun Ilıcalı'nın reyting rekorları kıran "Yetenek Sizsiniz"in birincisi belli oldu.
12 yetenekli grup ve kişi arasından 500.000 TL'lik büyük ödülü almaya hak kazanan
Ali Yeşilırmak ve köpeği Max oldu.
Evet, bazılarımız Sivas'ta yanmaktan son anda kurtarılan Aziz Nesin'i andık, doğru...

Dün...
Gazeteci Soner Yalçın'ın sahibi olduğu internet sitesi Odatv'ye 14 Şubat 2011'de polis baskın yapmıştı.
13'ü gazeteci 15 kişi tutuklanmıştı. Polis, sitenin bilgisayarlarında devlet sırları ve Ergenekon Örgütünün medya yapılanmasına ilişkin planların yer aldığını öne sürmüştü.

Gazeteci Ahmet Şık'ın yazdığı "İmamın Ordusu" adlı kitaba da basılmadan el konmuştu. Kitabın kopyaları, Ahmet Şık'ın avukatı Fikret İlkiz ve gazeteci Ertuğrul Mavioğlu'nun bilgisayarından da polis tarafından silinmişti.
Daha sonra internete sızan (sezaryenle alınan) bu kitap Ahmet Şık'ın gözaltına alınırken bağırdığı şekilde,
"Dokunan Yanar" adıyla ve 125 gazetecinin imzasıyla basıldı.

3 Mart 2011'den beri, 375 gündür tutuklu bulunan "Dünya  Basın Özgürlüğü Kahramanı" ödülüne sahip Nedim Şener ve Ahmet Şık 11. duruşma sonrasında tahliye edildiler.
Mahkeme tahliye kararını "suç vasfının değişme ihtimalini" ve "tutuklu kaldıkları süreyi" göz önüne alarak vermiş.
Ahmet Şık'ın tahliye sonrası ilk sözleri:
"Bu ülkede adalet ne zaman sağlanır derseniz; bu komployu kuranlar, bu cemaatle bağlantılı adamlar bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. Tüm yaşananlardan cemaatçi olup çete gibi çalışanlar sorumludur."
"İfade özgürlüğünün gazeteciler üzerinden verilmesi çok anlamlı değil. Çünkü, cezaevlerinde şu an 100 gazeteci, 600 üniversite öğrencisi, 6 binden fazla KCK tutuklusu var. Bunca baskı ve zulümden o iktidarın korktuğu bizim de mücadelesini sürdürdüğümüz hayat çıkacak. Kaldığımız yerden mücadeleye devam ediyoruz."

Ve bugün...
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Pir Sultan Kültür Derneği tarafından organize edilen "Pir Sultan Abdal Şenlikleri" sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve  33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının (ve dışarda toplanan göstericilerden ikisinin) yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile ilgili olarak yürütülen dava zaman aşımına uğradı.
TC'de sistem Mart Kedisi gibi...Hem beceriyor, hem bağırıyor. @Ucupak

Bir büyüğümüzden "E bıraktık ya işte Nedim'le Ahmet'i. Daha ne Sivas, zaman aşımı falan diye ağlıyonuz" ayarında bir açıklama bekliyorum. @herbkubilenadam

Bu yaktı, bu katletti, bu seyretti, bu korudu, bu avukatını alıp vekil yaptı, bu zaman aşımı dedi;
"hani adalet?" diyene gaz sıkıldı. Hass... @katkaya

Gaz neden sıkıldı hangi gerekçeyle anlamak mümkün değil. Adliye'den Kızılay'a kadar herkes etkilendi.
Vicdan be biraz vicdan! @mehmetesen

Tıpta geldiğimiz son nokta; zaman aşımıyla yanık tedavisi. Yazıklar olsun! @HOBcuma

İçine girip namaz kılmadıktan sonra cami yaptırsan neye yarar derler ya hani.
Şimdi o Çağlayan'daki Avrupa'nın en büyük adalet sarayı var ya. Neyse! @zamenkar

DOKUNAN YANAR!

Çıkarken kapıyı kapatırsan sevinirim.
BY   

5 Mart 2012 Pazartesi

Trak / Bırak

Unutma! Kapının koluna uzanacak yaşa geldiğinde, gitmeyi öğrenir insan. (P. Coelho)

Gitmeyi böyle öğrendik şüphesiz...
Peki ya bırakmayı, vazgeçmeyi nasıl öğrendik?
Bizden vazgeçildiğinde mi?
Hiç hazır değilken, hiç beklemeyeceğimiz kişilerce
Terk edildiğimizde mi?

Görüntü bulanıklaşsın...Hazırlanın, 80'lere gidiyoruz.

Bakmayın şimdi bebelerin bile elinde iPhone olduğuna...
Evlerde telefonun olmadığı yıllardayız.
Kahverengi, desenli perdeler
Divanlar, çek-yatlar, uyum telaşından bihaber mobilyalar ve insanlar...

Şehir dışından gelen amca-yenge-kuzen(ler) üçlemesiyle yatılı misafirliğin doruklarındayız.
Gece yarısı telefon sahibi komşunun annemi çağırmasıyla,
sütlü nesquik ve dallas dizi keyfimiz bölünüyor.
"Kardeşim bıçaklanmış, ağır yaralanmış, bir kavgaya karışmış" diyor annem.
Gidip gözleriyle görmek istiyor.
Babamın erteleme direnci bir kaç saat sürüyor ki,
gidilecek yol zaten 1-1,5 saat...
Gidilecek!
Israrlarımız, zırlamalarımız nafile...
Anne-baba gidecek, ertesi gün gelecek.
Kapıda vedalaşıyoruz.
Kuzen de iniyor aşağıya yolcu etmeye...
Altı başka üstü başka pijamasıyla ablam ve üstünde beyaz atletiyle küçük kardeşim de peşinden.
Her ikisinin de ayağında kapı önlerinde bekçi,
bakkala giderken giyilen şaftı dağılmış kadın terlikleri...

Balkondayım, 12 yaşındayım...
"Hayır"ların gerçekten de "hayır" olduğunu düşündüğüm yaştayım.
Annem el sallıyor, kapısını kapatıyor.
Babam el sallıyor, kapısını kapatıyor.
İki kapı sesi daha...
(Yıllar boyu defalarca içimde kapanmaya devam etti o kapı sesleri)
Trakk, traaakk / Bırak, bıraak...

Gittiler...
"Bir ben miydim fazla olan?"
Bırakılmıştım, ötesi yok.
Bırakabilmeyi öğrendim.
Hem de el sallayarak değil,
ardıma bile bakmadan...
Hem de candı, canandı demeden...

Öyle değil mi anne?


Çıkarken kapıyı kapatırsan sevinirim.
BY