5 Ocak 2012 Perşembe

MÜJDE! BİR FOBİNİZ OLDU

Yer yatağı
Çocukluğumda yatılı misafirden nefret ettiysem, bunun bir sebebi var elbet.
Yer yatakları açılır, misafir çocuklar senin yatağına kurulur, sen yere mahkum kalırsın.
Hele bir sabah yüzünde gezinen şeyi gözün kapalı ittikten sonra çıkan sesle birlikte
gözünü açıp baktığında, ters dönmüş koskocaman bir karafatmanın çırpınan ayaklarını gördüysen!!!
Çığlııııık!
İşte her şey böyle başladı. Fobim yani...

Müzik dersi
Ortaokula gidiyordum. Müzik hocamız aşırı titiz ve disiplinliydi. Müzik Odası terrtemiz, bal dök yala modeli.
"Flüt getirmeyeni derse almam, sıfırı da basarım" sözünün etkisiyle, bizden sonra dersi olan sınıftaki bir kızdan flüdü aldım.
Ders başladı. "Atatürk Ölmedi"yi çalıyoruz. Benim gibi koroda olan 8 kişi ayakta, diğerleri oturuyor.
Bir ara yerde bir karafatma gördüm, fobim olduğunu bilen kızlar hemen müdahale ettiler.
Parçayı çalıyoruz, bir tane daha...
Ben üflüyorum, üfledikçe bir tane daha...
Sırtı bize dönük olan hocanın da dikkatini çekmeyi başaran karafatmalar sınıfta salınıyorlar.
Benim bacaklar, tir tir titriyor. Çığlık atmamak için zor duruyorum.
Nerden geldiyse aklıma, flüdü şöyle bir salladım. Sallamaz olaydım!
3 adet daha böcek yere düşünce, çığlıklarımı bastırmamın da bir anlamı kalmamıştı.

Ayakkabı boyamak
Lise yılları...Spor ayakkabıların bembeyaz olup, boyanabildiği yıllar...
Bir kaç ayakkabıyı alıp, balkona gittim. Güneşli havada keyifle ayakkabılarımı boyarım, mis!
Okul ayakkabımın içine sol elimi daldırdım, sağ elimde boya...
Elime bir şey geldi, tırstım. Böcek miydi yoksa?
Ayakkabıyı şöyle bir salladım, çekirdekmiş. Attım, gitti.
Spor ayakkabımı beyaza boyayacağım. Elime bir şey değdi.
"Amaaan, çekirdektir nasılsa"
Görmeden elimi daldırıp, aldım. Film koptu!
Sokaktan geçen herkes hatta karşı evlerdekiler bile bana bakmaya başladı.
Aaaaaaaaaaa! hayır, haaaa-yırrrrrr! yaaa hayırrrr yaaaa!
Mendebur... Elime yapıştı gitmiyor sanki, sallıyorum düşmüyor.
Saniyeler saatler gibi geliyor bana.

Telefon konuşması
Yine lise yılları...
Eve yeni bağlanan telefon, televizyonun yanındaki yerini bulmuş.
Sevgilimin arama ihtimaline karşı, çalan her telefona ben atlıyorum. Ve işte oooo!
Konuşurken fark ediyorum, televizyonun altından çıkıveriyor mübarek...
Çığlık atasım var da, karizmayı çizdirmeye niyetim yok.
Güçsüz görünmemek, ertesi gün alay konusu olmamak için kendimi tutup
televizyonun yanında duran böcek ilacıyla müdahale ediyorum.
Sıkıyorum, sıkıyorum, sıkıyorum...
Yok! Adeta karafatma bana bakıp kahkaha atıyor.
Elim ayağım ter içinde...
Ortalık tuhaf bir biçimde mis gibi kokuyor.
Sevdiğim çocuk durgun halimden şüpheli "neyin var?" deyip duruyor.
İlacı elime alıp okuyorum ; ODA SPREYİ
Hay bin laneeeeet!
Kaçmayı bile düşünmeyip, pis pis sırıtan böceğe diğer spreyle (bu defa ki doğru)
saldırıyorum. Başarılı!

Annannemin dediği gibi "sevmediğin ot, başında biter"
Yabancı bir evde, yıllarca görülmemiş böceği ben görürüm.
Çöpün kapağında bekleyen böcek, ben ayak pedalına basınca zıplar önüme düşer.
Rulo halindeki halıyı sererken içinden Emel Sayın çıkacak diye düşünüp gülümserken,
hamamböcekleri yayılıverir.
Evimin her tarafında tabletler olmasa ve sevgili böcek avcısı kediciğim, Yeliz'im olmasa n'apardım?

Bir hamamböceğiyle karşılaştığımda kendimi kaybedişim, saç diplerime kadar terleyişim,
ağlamaya başlamam ve en korkuncu...
Çığlıklarım!



Bu yüzdendir ki, bana göstermeden bu sorunu halleden kahramanımdır.
Candır...

Çıkarken kapıyı kapatırsan sevinirim.
BY 

2 yorum: