7 Aralık 2011 Çarşamba

Doğru Açı

Tıp öğrencisi Bursa'daki Bilge Kitabevi'nin raflarını karıştırırken aradığı kitabı bulduğuna sevindi. Kitabın arkasını çevirdiğinde gördüğü fiyat gülümsemesini dondurdu. Belli etmeden sayfaları hızla geçti, aradığı bölümü buldu. Kitabevinin sahiplerine gizlice baktı. İkisi dünyadan bihaber müşterilerle görüşüyorlardı. Öğretmeninin ödev verdiği yeri hızla okudu, bitirince dışarı çıktı.

Ertesi gün yine geldi ve kitabın olduğu bölmeye geçti. Neyse ki raflar kendisini gizliyordu, hızla sayfayı buldu ve okumaya başladı.
Öğrenci yaklaşık bir ay boyunca iki günde bir kitabevine gidip dersine çalıştı, iş yerinin iki sahibi hiç farkına varmadılar. Bitirme sınavına bir hafta kala kitapçıya yine hayalet gibi süzüldü. Kitabın olduğu rafa geldiğinde kitabı bulamadı. Alt rafa, üst rafa baktı, bulamadı. Genç öğrencinin rengi attı. Belli etmeden tüm rafları inceledi. Kitap satılmıştı. Buz gibi bir renkle orayı terk ederken bir aydır ilk defa kitapçının iki sevimli sahibiyle göz göze geldi.
"Merhaba" dediler.
"Merhaba..."
"Oturmaz mısınız?"
Öğrenci sessizce kendisine gösterilen tabureye oturdu.
Kitapçı tezgahın altına uzandı. Genç öğrencinin korku dolu bakışları altında kitabı çıkardı.
"Geçenlerde biri geldi ve fiyatını sordu; alacak gibi göründü. Ben de raftan indirdim v senin için sakladım. Buradan okuyabilirsin." dedi.
Genç öğrenci, doktor çıktıktan sonra da Vural ve Mustafa Bey'i hiç unutmadı, fakir hastalarından hiç ücret almadı.



"Biri hakkında karar vermeden önce onun makosenlerimi giy ve ay üç defa görünüp kayboluncaya kadar karar verme" Kızılderili Atasözü

Dünyada sadece bir çift kalan nadir bir orangutan türünün erkeği ölmüş. Bu ender hayvanın üreme ihtimali sıfır, bu yüzden soyu tükenecek. Ne yapalım diye düşünmüşler; kurullar toplanmış, çözüm yok. Kuruldaki bir Türk bilim adamı şöyle demiş: "Bizim memlekette bir İsmet Ağabey var, söylemesi ayıptır aynen bu orangutana benziyor, hatta biraz daha kıllıdır. Ondan rica edebiliriz, 100-200 dolar da ödül verirsek bu işi yapar ve orangutanların soyunu kurtarır herhalde" demiş.
Bakmışlar başka çare yok, İsmet Ağabey''e gitmişler ve durumun önemini, yapacağı hizmetin büyüklüğünü anlatmışlar, bir de "Karşılığında 100 dolar söz konusu" demişler. İsmet Ağabey düşünmüş ve "Olur ama üç şartım var" demiş.
Herkes sevinç ve merakla "Ne?" diye sormuş.
"1.Öpüşmem,
2. Yavru erkek olursa rahmetli babamın adını koyarsınız,
3. 100 dolar çok, en fazla 50 dolar veririm!"


Anlamak için çok dinlemelisiniz, dinlemek için dinlemeyin. Dinlemek zeka belirtisidir, konuşmak değil. İnsanlar ağızlarıyla söylediklerini kulaklarıyla duysalardı çok daha az konuşurlardı.
Bazen karşınıza biri çıkar, hiç katılmadığınız fikirler söyler, siz de onu ikna etmeye çalışırsınız; sonuç koca bir hiçtir. Mevlana diyor ki; "Aptalın karşısında kitap kadar sessiz ol"
Batı'da bir deyim vardır : "Budalayla tartışma, dışardan bakanlar farkı anlamayabilirler."

Çıkarken kapıyı kapatırsanız sevinirim.
BY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder